• SöyleÅŸi

    Bir Sevene Sorduk: Alper Turgut

              Rakıyı ilk kaç yaşınızda tattınız? Nasıldı? Dal gibi delikanlıyken… BaÅŸta acıydı, sonra su gibi gitti. Çakırkeyif olma ayarını tutturamamış, sarhoÅŸluk çizgisini geçmiÅŸ ve haliyle kusmuÅŸtum. Kötü bir deneyim gibi görünüyor, ancak ayılınca kafamda vazgeçmek yerine devam etmek vardı. Ne sıklıkla rakı içersiniz? Dostlar ile konuÅŸulacak ÅŸeyler biriktiyse, yani muhabbet vakti geldiyse… Rakınızı nasıl içersiniz? Yanında ÅŸalgam olduktan sonra fark etmez. Mümkün olsa kiminle rakı içmek isterdiniz? Neyzen Tevfik ile… Rakının yanında en çok sevdiÄŸiniz meze hangisi? Acılı ezme… En sevdiÄŸiniz rakı masası arkadaşınızı söyler misiniz? Bir dostu söylesek, diÄŸerinin hatırı kalır. Rakıdan baÅŸka hangi içkileri seversiniz? Kırmızı ÅŸarap, votka ve buz gibi bira… Meze yapar…

  • Polemik

    Ötekileştiremediklerimizden misiniz?

    “Altın Koza”dan sonra “Altın Portakal”a da noktayı koyduk, peş peşe yapılan iki festivalin ardından sinemamız hakkında iki kelam edecek kadar yerli işi film izlemiş olduk. Hatta ve hatta doyduk, kusacak kadar doyduk. Cinedergi’nin Ekim sayısında “Altın Koza’dan umutluyduk, affedersiniz sıçtık. Altın Portakal’dan umudumuz bile yok, artık bez getiririz, bir zahmet. Ön jürinin önüne gelen ve seçilemeyen filmler nasıldı acep? Onları hayal etmekte bile güçlük çekiyorum, gerçekten…” diye yazmıştım. Şimdi Kasım sayısında kaldığımız yerden devam ediyoruz.