ALPER TURGUT
Aslında korku imparatorluÄŸuna dönüşen modern ABD’yi J. Edgar Hoover kurdu dersek, abartmış olmayız. Sekiz ABD baÅŸkanı eskiten, üç savaÅŸ gören, kendisine sürekli suni ve gerçek düşmanlar yaratan, telekulak olayını gücü ele geçirmek için kullanan, suç bilimini yaratan, herkesin parmak izini depolayan, erkin kontrolü için belaltı dosyalar hazırlatan, ÅŸantaj, tehdit ve hileye sık sık baÅŸvuran, gerekirse cinayete azmettirmekten çekinmeyen, belaya bayılan ve hep kaostan beslenen Edgar, perde arkasından dev bir ülkeyi yönetiyordu. O kah derin devlet idi kah devletin ta kendisiydi. Etkisi muazzamdı, insan haklarına, özgürlüklere ve demokrasiye ters düşen hemen her ülke, bugün dahi onun yol göstericiliÄŸinden, iÅŸ bitiriciliÄŸinden besleniyor. Hatta ABD’de 11 Eylül’ün hemen ardından yine onun anlayışına çark etti. Günümüzde dünyanın en büyük parmak izi arÅŸivine sahip, 10 milyar doları aÅŸkın bütçesi, 500’den fazla ofisi, binlerce özel eÄŸitimli çalışanı olan Edgar’ın kurduÄŸu Federal SoruÅŸturma Bürosu (FBI), sınır ötesi operasyon yapmaya muktedir, bazen CIA’ya bile rahmet okutan büyük ve çetrefilli bir güç, özetle…
Kovboyluktan yönetmenliÄŸe geçen, Oscar ödüllü Clint Eastwood’un yönettiÄŸi “J. Edgar†filminde, devlet terörünü yaratan, saplantılı, acımasız ve psikolojisi bozuk bu tarihi tip, kısmen resmediliyor. EÅŸcinselliÄŸi, kadın kıyafetleri giymesi ve dominant bir annenin oyuncağı olması daha çok öne çıkartılarak… Çünkü Edgar’ı anlatmaya bir film yetmez, bir insanın ömrüne sığdırabileceÄŸinden fazlasını yaÅŸamış ve yaÅŸatmış bir karakter, ya film serisi olur ya da TV dizisi… Bu film Edgar’ın özeti, yakın tarihe meraklı olan her sinemasever, mutlaka izlemeli… Ancak yine de Eastwood filmlerinin en zayıf halkalarından biri olduÄŸunun altını çizelim.
J. Edgar’ın oyunculuk yükünü Leonardo DiCaprio, Naomi Watts, Armie Hammer, Josh Lucas, Judi Dench ve Josh Hamilton sırtlıyor. Performanslar gayet baÅŸarılı, yaÅŸlandırma ise resmen facia… Makyaj olduÄŸu o kadar belli ki, yine tarihi bir karakter olan Margaret Thatcher’ın anlatıldığı “Demir Leydi†filminin en iyi kadın oyuncu ve makyaj dalında Oscar alması, özensizliÄŸi anlatmaya yeter umarım.
Komünizm ve anarÅŸizm karşıtı, ırkçı, sinsi ve kışkırtıcı bir adamın, öyküsünü izlemek isterdim, lakin J. Edgar filminin, güçsüzlüğünü ve korkularını gösteriÅŸle kapatan, aslında yalnız bir insandı ve sorunları vardı gibi onu savunmaya yönelik alt metini sevmedim. Suçluya suçlu gibi yanıt verirsen devlet terörünü inÅŸa edersin, kanun tanımazsan, adaleti oyuncağın haline dönüştürürsen, yarattığın sistem, huzuru ve barışı getirmez, sadece yeni suçlar ve suçluları yaratırsın, çünkü ÅŸiddet ÅŸiddeti doÄŸurur, dökülen kan ise intikamı… Hollywood iÅŸte bize bunu vermiyor, aslında adam haklıydı, ülkeyi komünistlerden temizledi, halk düşmanı gangsterleri öldürttü, kurunun yanında yaÅŸ da yandı, olacak o kadar, diyor. Benim itirazım, sinemayla pazarlanan, bu iktidar diline… Ötesinde “Dans edemediÄŸim devrim, devrim deÄŸildir†diyen anarÅŸizm efsanesi Emma Goldman’ı, en büyük suçlu olan ve yasal bir zeminde insanları sömüren bankalara savaÅŸ açan gangsterlere şöyle bir deÄŸinmek, hızlı hızlı geçmek ve karikatürize etmek, filmin görsel gücünü azaltıyor, keza akılda kalıcılığını da… Ezeli düşmanları JFK ve Martin Luther King bölümleri biraz daha yaratıcı ve anlaşılır olabilirmiÅŸ. Belgesel olarak çekilseymiÅŸ keÅŸke, lakin tarafgirliÄŸi nedeniyle o formattan da hayli uzak düşermiÅŸ. Son olarak Edgar’ı daha insancıl gösterebilmek uÄŸruna dönemin meÅŸhur senatörü McCarty bir cümleyle geçiÅŸtirilebilir mi?
CİNEDERGİ