Sinema eleştirmeni Alper Turgut ile gerçekleştirdiğim bu akıcı röportaj çok keyifliydi. Eminim sizlerde okurken keyif alacak hatta bir solukta okuyacaksınız, e hadi buyrun..
Alper Turgut kimdir? Nasıl biridir? Neyi sever? Neyi sevmez?
-Her ÅŸeye muhalif bir tiptir, kendine bileÂ… Gazetecilikten gelme, lanet bir huya, yani şüpheciliÄŸe sahiptir. Takıntılarıyla, önyargılarıyla mutludur. Yabancılara karşı ketum, mesafeli ve soÄŸuk, yakınlarına karşı sevecen ve sıcaktır. Her ÅŸeyden çok zekâyı sever, vicdanı ve merhameti olan insanları sever, hayvanları sever, doÄŸayı sever, İstanbul’un kaotik yanını sever. Bilmeden konuÅŸan, anlamadan sorgulayan, ani çıkışlar yapan insanları hayatında tutmaz, samimiyetsiz insanları sevmez, hatta nefret eder.
Sinema eleştirmenliğine / yazarlığına ilginiz nasıl başladı?
-Sinemaya ilgim çocukluktan baÅŸladı, yazlık sinemalarda, beyazperdenin büyüsüne kapıldım. Edebiyatla da aram hep iyiydi, küçükken bir eve ziyarete gittiÄŸimizde, benim ilk sorum kitabınız var mı? idiÂ… İyi bir okur ve iyi bir film izleyicisiydim. Kitaplar ve filmler, ufkumu geniÅŸletti, dilime ve kalemime katkı saÄŸladı. Gazetecilikle birlikte yazmak da girdi hayatıma, siyaset, polis-adliye, toplumsal olaylar alanım idi, ancak stadyumlardan ve sinemalardan kopmadım hiç. Maça da gittim, sinemaya daÂ…Memlekette habercilik zor zanaat, dava, coplanmak, gözaltına alınmakÂ… Artık sıradanlaÅŸmıştı. Film eleÅŸtirmenliÄŸi, ÅŸans eseri oldu. Hiç aklımda yoktu. Cumhuriyet Gazetesi’nin Cumartesi eki çıkmaya baÅŸlamıştı, Haziran 2006’da, yazar mısın dediler, yazdım. Sonra ertesi hafta yine yazı istediler ve bu böyle sürdü, bugüne geldi.
Cumhuriyet gazetesinin Cumartesi ekinde sinema üzerine köşe yazarlığınız ile bir çok kesim tanıdı sizi? Neden ayrıldınız? Şuan sinema eleştirmenliği yaptığınız bir dergi veya gazete var mı?
-Milliyet Gazetesi’nin ardından tam 17 boyunca Cumhuriyet Gazetesi’nde çalıştım. Memur da deÄŸilim, bunca süre niye aynı yerde kaldım diye, hala kendimi sorgularım. KeÅŸke daha önce ayrılsaydım. Çünkü uzun yıllar bir yerde gazetecilik yapmak, hem insanı köreltiyor hem de tüketiyor. Misal haber diliyle, eleÅŸtirmenliÄŸin dili çok farklı, ilk baÅŸta bocaladım. İfade edildi, kaydedildi, öne sürüldü falan filan yazıyordu resmen parmaklarım, sinema yazarlığı, kalemimi tekrar özgür bıraktı. Özetle; Cumhuriyet’te mutsuzdum, yöneticiler de benden yana hoÅŸnutsuzdu, bitti, gitti. Åžu an yazı yolladığım yerler var, lakin bir aidiyetim yok. Spor yazarlığı yap, kitap projesi geliÅŸtirelim vs. gibi teklifler var. Ancak meslekte sadece TV’lerde çalışmadım, kafamdaki projeler buna yönelik, yazacak yer de bulunur elbet.
Kendinize has bir tarzınız var, takipçileriniz sizi ‘Karizmatik, stil sahibi sinema yazarı’ olarak tanımlıyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
-Estağfurullah, dolambaçlı yollardan gitmem, lafımı sakınmam. İyiye iyi derim, kötüye de kötü… Benim için önemli olan, samimiyet ve doğallıktır. Zevkler ve renkler tartışılmaz derler, eleştirmenlik, sübjektif bir alanda, objektif olmaya çabalamaktır, en nihayetinde… Cellat diyen de var bana, hakkını vererek yazıyor diyen de… Dert değil, ben doğru bildiğim yoldan yürüyeyim, gerisi okuyucunun takdiri olsun.
‘Devrimden Sonra’ filmi hakkında yazdığınız eleÅŸtiriden sonra takipçi sayınızda artış olmuÅŸ doÄŸru mu? Ve bu eleÅŸtiri yankı uyandırmış. Bunun sebebi nedir? Neler söyleyeceksiniz?
-Buna katıldığımı söyleyemem, eleştiri bile değildi, kısa bir yazıydı, kendimce tespitlerimi içeriyordu. Sosyal medyada çok aktif olmam, tanınır olmayı da getirmiştir haliyle, bunu yadsıyamam. Lakin bunu tek bir yazıya mal edersem, paylaştığım onca şeyin de hatırı kalır. Hayat, salt sinemadan oluşmuyor benim için, sinema kadar, siyaset ve spor da önceliklerim arasında… Her gün yeni bir şey öğreniyorum yaşamdan ve bunu bölüşüyorum, çünkü bu beni mutlu ediyor.
Üzerine yazacağınız filmi neye göre belirliyorsunuz? Yazılarınıza gelen yorumlar ne yönde?
-Vizyon filmlerini ve festivalleri takip ediyorum. Hemen hemen tüm gişe ve sanat filmlerini izliyorum. Beni etkileyen filmleri yazmak, kesinlikle keyif veriyor. Bunu yazılarımdan fark edebiliyorum, misal önemli bir yapım hakkında ahkâm kesiyorum, yazı bitince bakıyorum, resmen ortaya çıkan işi beğenmiyorum. Kimsenin ilgisini çekmeyen bir film hakkındaki yazım ise, harbiden hoşuma gidiyor. Çünkü beni bir yerden yakalamış, kendini bana inandırmış. Gelen yorumlar çeşit çeşit, katılan da var, katılmayan da… Zaten herkes katılsaydı fikir ve görüşlerime, kendimden şüphe ederdim, ne anlatıyorsun birader diyerek…
Birçok kişi sizi sinema eleştirmeni olarak tanıyor. Bunun dışında projeleriniz var mı?
-Åžu an bir roman yazıyorum, hayata ve aÅŸka dairÂ… Öte yandan üniversite öğrencilerine, gazetecilik, eleÅŸtirmenlik, sinema ve sosyal medya üzerine ders vermeye baÅŸlayabilirim her anÂ… Bunun dışında internet üzerinden meslektaşım ve arkadaşım Serdar Akbıyık ile yaptığımız, dostumuz Yavuz Gayberi’nin büyük katkılarıyla sosyal medyaya taşıdığımız sine-hayat projesi “2 Arada 1 Derede” programını geliÅŸtiriyoruz.
Türk sineması ile Avrupa sinemasını kıyaslarsak, neler söylersiniz?
-Türkiye sineması, yıllar yıla Avrupa sinemasından esinlendi. Kıyaslama yapmak haliyle zorÂ… Hollywood deÄŸil ama bağımsız Amerikan sinemasından esinlenselerdi keÅŸke dediÄŸim olmuÅŸtur. Fransa’nın yeni dalgası, İtalya’nın yeni gerçekçilik akımları varken, memleketimizde yerelden evrensele ulaÅŸan bir sinemadan söz etmek için henüz erken. Misal İran sineması, yaÅŸadıkları tüm baskıya raÄŸmen bizden ilerideÂ… Son yıllarda yurtdışındaki büyük film festivallerinden ödüllerle dönüyoruz, ancak bu birkaç yönetmenin baÅŸarısı ve ülkemiz sinemasının bir ekole, bir okula dönüşmesini görmek, en büyük dileÄŸimiz.
10 – 15 sene evvel ki sinema yapımları ile son dönem yapımlar konusunda görüşleriniz nedir?
-Daha öncesine 1980’lere dönersek, içimizi kıyan, aÄŸdalı ve bunalım filmler, yerini görece çeÅŸitliliÄŸe bıraktı. Arayış ve silkinme baÅŸladı. YeÅŸilçam’ın etkisinden çıkmak, batı tekniklerini yurdun gerçeÄŸine yedirmek, Yeni Türkiye Sineması için harekete geçmek. İşte 90′lar sinemasını önemli kılan ÅŸey buydu. Kurallar esnetildi ama ezber bozulamadı. Eski kuÅŸak yönetmenler ile yeni nesil yönetmenler arasındaki fark, barizdi artık. 2000’lerde öncelikle teknik geliÅŸti, buna kimsenin itirazının olacağını sanmıyorum. Dizilerde çalışa çalışa film ekipleri, artık TV estetiÄŸiyle film çeker oldular, bu da baÅŸka bir dönüşümÂ… Evet, 1990’larda ataÄŸa kalkan memleket sineması, bugün yılda 70 film çeker oldu. Bu 70 filmden, 10’u iyiyse, geri kalan 60’ı vasat veya kötü… Sinemacılarımıza düşen öncelikli görev, iyi filmlerin sayısını arttırmak olmalı… Çünkü öğrenci ödevinden hallice yapımlar, seyirciyi TV karşısından alıp, beyazperdenin önüne konuÅŸlandıramıyor.
Yorumlarınız ile ilgili yapımcılardan tepki aldığınız oluyor mu? Alıyorsanız nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda hiç unutmadığınız bir anınız var mı?
-Sadece yapımcılardan değil, yönetmenlerden, senaristlerden, oyunculardan da tepkiler aldım. Tarzım biraz, tatlı sert. Festivallerde önümü kesen yapımcılar, günlerce mailleştiğimiz oyuncular, dava açacağını söyleyen yönetmenler, eleştirmeni eleştiren film ekipleri, yani var oğlu var.
Türkiye de oyunculukta bir numara dediğiniz bir isim var mı? Varsa Kim? Bu seçiminizi neye göre belirlediniz?
-Bizim Al Pacino, Robert De Niro, Jack Nicholson’ımız yok, Javier Bardem’imiz, Daniel Day-Lewis’imiz, Meryl Streep’imiz de yok. Para kazanmak için dizilerde ve tiyatrolarda oynayan oyuncularımız var. Kimi mankenlikten gelme, kimi ışığı olmadığı halde ve nedenini anlayamadığım ÅŸekilde ünlü olan oyuncularımız var. Tiyatrodan geldiÄŸini, attığı tirattan anladığımız oyuncularımız var. İyi aktör ve aktrislerimiz yok mu? Elbette varlar, lakin yerelde kalmış, evrensele ulaÅŸamamışlar, ne yazık kiÂ… ÖrneÄŸin Åžener Åžen, komediden, drama her rolün üstesinden gelebilecek bir isimÂ… KeÅŸke daha fazla projede görebilseydik. Ancak hakkını da vermek lazım, son dönemde izlediÄŸim yerli yapımlarda, gelecek vaat eden kadın ve erkek oyuncular gördüm, bu bence iyi bir haber.
En çok beğendiğiniz yapımcı? Neden?
-Memlekette iÅŸini iyi yapmaya çalıştığını düşündüğüm bir avuç iyi yapımcı var, ancak en çok beÄŸendiÄŸim bir yapımcı diye bir ÅŸey yok, ne yazık kiÂ… ABD’de dev stüdyolar var, bizde ise dizi sektörünün uzantısı bir sinema anlayışı var. Ortada bir sektör dahi yokken, yapımcılardan müthiÅŸ iÅŸler beklemek de safdillik olur.
En çok beğendiğiniz yönetmen? Neden?
-En beğendiğim yönetmen Reha Erdem, hala esinlense de, zamanla ustalaştığını ve giderek daha güzel ve akılda kalıcı yapıtlar ortaya çıkardığını düşünüyorum. Görüntüyü, sesi, oyuncuları iyi kullanıyor, senaryoya ve kurguya da hâkim… Gelecekte sanattan uzaklaşmayıp, gişeye yakın filmler çekerse, sinema tutkunları dışında, genel izleyici de bu beceri ve yetenekten mahrum kalmamış olur, şahsi görüşüm bu yöndedir.
Sizce Türk halkı ne tür film konularından hoşlanıyor? Sizce neden?
-Komedi ve korku filmlerinden hoşlanıyorlar, gişe bunu gösteriyor. Kaba güldürü, cinli minli korku denemeleri, seyirciyi salonlara çekiyor. Mendil tipi, ağlamaklı filmler de her zaman iş yapar. Tarih odaklı filmler ise yeni ilgi alanımız, Muhteşem Yüzyıl dizisinin ve Fetih 1453 filminin katkısı bunda büyük, kuşkusuz. Bizim bilimkurgu ve fantastik filmler çekeceğimiz günleri de bekliyorum umutla, bu şimdilik sadece bir rüya…
Sinema yapımcılarına tavsiyeleriniz var mı? Mesela KelebeÄŸin Rüyası filmi için ’30 yaşında ki birini, lise öğrencisi olarak göstermek pek oturmamış’ gibi bir yorumunuz vardı. Buna benzer nelere dikkat etmeliler sizce?
-Elbette öncesinde akıl vermek haddime deÄŸil. ÖrneÄŸin oyuncu seçimi, bir filme katkı saÄŸladığı kadar, bir filmin yumuÅŸak karnına dönüşebilir. ABD’de stüdyolar böyle bir ÅŸeye izin vermez, 30 yaşındaki birini, kolejliye çevirmez. Elbette yurtdışında da eÅŸ, dost, arkadaÅŸ, sevgili kontenjanı kısmen vardır, ancak maddi hataya dönüşecek bir durum, onaylanmaz. Bunun dışında kötü oyuncu yönetimi, dublaja ihtiyaç duyulan oyuncularla çalışmak, her ÅŸeyin anlatılmaya çalışıldığı tuhaf senaryolar, anlamsız diyaloglarla dolu metinler, esinlenmenin abartılması, gereksiz müzik, çok fazla müzik, özensiz sanat yönetimi ve daha pek çok ÅŸeyÂ… Filmlerimizde çoÄŸu zaman gördüklerim bunlar, kusura bakmasınlarÂ…
DİLEK ÇİMEN