ALPER TURGUT
“Yeryüzündeki Son Aşk†(Perfect Sense), duyuların yaşamsal önemine, insanların hayata tutunma azmine ve aşkın salgında, zorlukta ve yoklukta var olmasına dair kalburüstü bir film, özetle. Evet, koku alma, tatma, işitme ve görme gider, dünya üzerinde en son dokunma ve aşk kalır. İşte orada dur! Kalır mı, kalmaz mı, hiç duyu’suz yaşanır mı? Her şeyden öte bu film, oturup üzerine düşünülmeye değer.
“Asylumâ€, “Hallam Foeâ€, “Young Adamâ€, “Spread†gibi vasatı aÅŸan ve iliÅŸkiler konusunda ustalaÅŸmaya çabaladığı filmleriyle adını duyuran İskoç yönetmen David Mackenzie, asıl sıçramasını dünyanın deÄŸil insanın kıyametini resmeden karamsar bir distopya olan Yeryüzündeki Son AÅŸk ile yapıyor. Mackenzie’nin “You Istead†adlı komediyle müziÄŸi harmanladığı son filmini ise merakla bekliyoruz. Duyuların yitimi, insanlığın bitimi ile örtüşür mü? sorusunu dillendiren Yeryüzündeki Son AÅŸk’ın neredeyse ÅŸiirsel ve gerçekten özgün diyebileceÄŸimiz senaryosu Danimarkalı Kim Fupz Aakeson’a ait. Filmin baÅŸrollerinde kimyalarının tuttuÄŸuna kanaat getirdiÄŸimiz ve gerçekten sevdiÄŸimiz yetenekli ve seksi ikili, Ewan McGregor ve Eva Gren var. DiÄŸer rolleri de Connie Nielsen, Stephen Dillane, Ewen Bremner, Adam Smith, Alastair Mackenzie ve Caroline Paterson sırtlamışlar.
Filmi izledikten sonra aklıma ÇHD’nin son TekirdaÄŸ F Tipi Cezaevi raporunda geçen “Süngerli Odaâ€lar geldi, insan iletiÅŸimini sıfırlayan bu hücreler, tecridin dozunu arttırmak ve duyuları duyarsızlaÅŸtırmaya yönelikti. Sonra görme ve iÅŸitme engelli insanları düşündüm, onlar gibi hissetmek için gözlerimi kapadım, kulaklarımı tıkadım ve yürümeye çalıştım, sahip olduÄŸumuz duyuların yaÅŸamsal önemini idrak edebilmek adına… İşte bu film, insanlığın gizemli bir salgının ardından duyularını teker teker kaybetmesini anlatıyor, doÄŸurganlığını yitirmiÅŸ sorunlu bir kadın ile sevdiÄŸi ölüme yürürken onu terk edebilmiÅŸ sorumsuz bir erkeÄŸin tomurcuklanmaya baÅŸlayan aÅŸkıyla birlikte… Filmin kaotik ve romantik yolculuÄŸunda, insanlar her durakta yani duyu yitimlerinde farklı tepkiler geliÅŸtiriyorlar, koku giderken gözyaÅŸlarına boÄŸuluyorlar, çünkü koku anılarımızı da yok ediyor, çocukluÄŸumuza ait hatıralar kayboluyor. Sonraki tepki hayvani bir oburluk, ardından zapt edilemeyen yaman bir öfke dünyaya egemen oluyor. İnsanlar ölesiye korkuyor, karanlığa yürümekten de sessizliÄŸin içinde tükenmekten de. Deniz çekilir kum kalır, su yoksa çöl vardır, ya duyular kaybolursa ne olur? Bir arkadaÅŸa sordum bunu, dalgacı; körler, sağırlar birbirini ağırlar, dedi gülerek. Empati yoksunluÄŸu, sahip olduklarımız yüzündendir belki de, ÅŸayet kaybedeceÄŸimizi bilsek tüm duyularımızı, inanıyorum ki, yeÅŸeren dalı, baharı, hayatı daha iyi görür, kahve kokusunu, taze ekmek çıkan fırın kokusunu, gül kokusunu çeken burnumuza minnet duyar, yemekse mevzu hepimiz gurme olur, durmaksızın güzel seslerin peÅŸi sıra koÅŸardık. Hiç kuÅŸkusuz. BeÅŸ duyu aÅŸkına, yaÅŸamak ne güzel ÅŸey!
Filmin konusu özetle şöyle; Kadınlara bağlanmakta sorunları olan yetenekli yemek şefi Michael, soğuk görünümlü güzel doktor Susan ile tanışır. Susan uzun bir süredir kendini işine adayıp özel hayatından vazgeçmiş, Michael ise kadınlarla ciddi ilişki kurmaktan kaçınmıştır. İkisi de birbirlerine karşı daha önce deneyimlemedikleri derin duygular hissederken, tüm dünyada insanların duyularını sırayla yok eden salgın bir hastalık baş gösterir. İnsanlık sonuna yaklaşırken aşk tüm bu engellere rağmen hayatta kalabilecek midir?