Etiket arşivi: biber gazı

Aman gaz’a gelmeyin!

Bu memlekette gazeteci olacaksın ve biber gazıyla ilk kez Kadıköy’deki ÅŸampiyonluk maçında tanıştığını yazacaksın. Halktan, sokaktan, yaÅŸamdan bu denli kopuksan, süslü cümlelerle haberler yazsan veya bir gazetede köşe kapmış olsan ne fayda. Eskiden daha çok meydanlarda, ara ve arka sokaklarda, okullarda, mezarlıklarda protestolara, eylemlere gazla müdahale eden polis, ÅŸimdi iÅŸi büyüttü, stadyumlara ve binalara da taşıdı. Yoldan geçenler, sokaktaki hayvanlar, evinde oturanlar, parkta oynayan çocuklar, herkes bir gaz bulutunun içerisinde kaldı, kalıyor, kalacak. Üç, beÅŸ kiÅŸiyi yan yana yürürken görseler gaz atacaklar, hani neredeyse… Gaz atıyorlar diye haklarında soruÅŸturma da açılmıyor, ceza da almıyorlar. Hatta herkes birbirine düşman olmuÅŸ, ötekine saldırınca polis, diÄŸeri veriyor gazı, haydi! diyerek…

Uzun yıllar kendi tabirimle toplumsal olaylar muhabirliÄŸi yaptım, kızıl bir atkım vardı en baÅŸta, haki gömleÄŸim ve elbette postallarım, dal gibi bir delikanlıydım, kavak yelleri tepemde, korkmaz, asla umursamaz. Yanlış anlaşılma olmasın, sadece habere aşıktım, hah bir de güzel yarınlara… Akranım olan, yürekleri en solda atan meslektaÅŸlarımla, her an tehlike altındaydık, biz bir avuçtuk, konuÅŸmadan da anlaÅŸabilirdik. Birbirimizi kollardık sürekli, polis kapmasın diye…

Polisler beni her gördüğünde (özellikle sivil polisler) önce bir kaÅŸlarını çatar, sonra tehditkar bir ÅŸekilde kafalarını sallarlardı. Ben de omuz silkerdim, sarkık bıyıklılardan dost olmazdı en nihayetinde, bilirdik düşman olmasını da… Onların silahı vardı, benim de kalemim. Ama en çok fotoÄŸraf makinesinden korkarlardı, ödleri kopardı fotoÄŸrafları gazeteye basılacak diye… Anaların kucağından çocukları al, yere at ve sonra tekmele… Sonra fotoÄŸraf çekilecek diye ürk, ardından hakaret et, küfür et, saldır, vur, kır… Hemen hemen her iÅŸ günü böyle harala gürele geçiyordu. Beyazıt’ta, Taksim’de, Kadıköy’de, Sarıgazi’de aklınıza artık neresi geliyorsa, nerede bir olay, biz oradaydık. İzleyerek, anlamaya çabalayarak, hatta hissederek ve bazen el yordamıyla, bazen senden usta olanı takip ederek yetiÅŸiyordun, öğreniyordun çatışmaların ortasında hayatta kalmayı, taÅŸ yaÄŸmuruna yakalanmamayı…

Günde iki kez coplandığımız günleri hatırlarım, ÅŸaka deÄŸil… Sanki tenimiz demirden, olmayan bir kalkan ile korunuyoruz, yaramız beremiz çok ancak yine de ayaktayız. Jandarma olsun polis olsun, her an saldırmaya hazır, tahta cop ile lastik cop arasındaki farkı biliyoruz, biri yaralar diÄŸeri yakar, kışın coplanmak iyidir, üstün kalın, yazın tişörtleysen copun tadı daha bir acı olur. Kızarır önce bedeninde denk gelen yerin, sonra morarır, sararır, renkten renge girer derin… Kalas en fenası, jandarma kullanırdı, Allah Allah diye hücum ederken… Aman diyorum kimseye önermem. Öfkeli grupları saymadım bile, İstanbul Üniversitesi’nin Merkez Kampus’unde kılıçla, baltayla az kovalanmadım.
Taktik ÅŸudur, ya duvara, ya da park halindeki bir araca sırtını daya ve yere düşmemeye çabala, manuel makineler ağırdır, savur dur, yaklaÅŸana tekmeyi bas, sinersen, daha ÅŸiddetli gelirler. Arada bağır çağır, haykır ki, meslektaÅŸların nerede olduÄŸunu kavrasın o hengamede, yere düşersen iyi kapan, kafanı koru öncelikle… Tazyikli su var daha, bir ara boyalı su da sıkmışlardı, icat tükenmez kolluk kuvvetlerinde…

İşte o yıllarda, gaz bombası pek kullanılmazdı, çok nadir, sonra bir baÅŸladılar, cop, tazyikli su hepsi palavra oldu. Gazı yiyince beden, istemsiz hareketler sergiliyor, kafası kesilmiÅŸ tavuklar gibi oradan oraya koÅŸturuyorsun. Kaç kez gaz yedim, saymadım. Belki onlarca, belki daha da çok. Taksim’de bir dükkana sığınmıştım, içeri attılar, hah öldüm dedim, ciÄŸerim çıktı sandım aÄŸzımdan… Bir kere bir çıkmaz sokakta onlarca gaz bombası atıldı üstümüze, kısa süreli bir baygınlık geçirmiÅŸim, gözümü açtığımda polisler ve göstericiler de yerdeydi, benimle aynı durumda doÄŸrulmaya çabalıyorlardı. Yine 1 Mayıs günü, dolamışım yedek tişörtü yüzüme, ayaklarımın dibine düşen gaz bombalarını tekmeliyorum, uzaklaÅŸsınlar diye, baktım olacak gibi deÄŸil, ben uzaklaÅŸtım can havliyle, deli gibi yanarken içim, yüreÄŸim gümbür gümbürdü…

Sonra İşte 1 Mayıs 2007 günü, beni resmen pert etti polisler, gazeteciyim dememe, sarı basın kartımı göstermeme karşın harbi harbi saÄŸlam dayak yedim, aÄŸzıma sıktılar, gözüme sıktılar gazı… AyaÄŸa kalktım küfrederek saldıracak polis arıyorum, nereye gözler tamamen kapalı, arkadaÅŸlarım güçlükle tutuyor ayakta beni… Yüzüme suyla yıkayayım dedim, daha da yandım. Sırt çantalarıyla gençler geldi bir ara, onlar tedarikli, limon verdiler, sirke verdiler, bir saat kadar sonra gözlerimi açabildim. Neyse doktora rapor almaya gittim, suç duyurusunda bulundum. Ama asıl facia gece geldi, uyuyamıyorum, bedenim yanıyor, çırılçıplak dolaşıyorum evde, buz gibi suyun altına giriyorum fayda etmiyor. Hayır ateÅŸim yok, içten gelen soÄŸuk bir ateÅŸ bu, biber yakıyor vücudumu, dayanılır gibi deÄŸil. Sonra gece nöbetçi eczane buldum, mucizenin adını hiç unutmadım. Stilex jel, nasıl geçirdi yangını, anlatamam. Aklınızda bulunsun.

Meramım şudur; Fenerliyi, işçiyi, öğrenciyi suçlamadan önce, aklına estikçe, canı sıkıldıkça açık, kapalı her alanda bol keseden biber gazını kullanan güvenlik güçlerinin tutumunu kınayın. Çünkü karşı çıkmazsan senin de başına gelecek, stokları sağlam ve onlar gaz bombaları ve biber gazlarıyla oynamayı gerçekten çok seviyor.