Etiket arşivi: Amerikan Güzeli

‘Bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı…’

 

 

 

Alper TURGUT

 

Dillere pelesenk olan “Amerikan Rüyası”, bizim pek meşhur “İstanbul’un taşı toprağı altın” söylemine benzer, bir karabasanı, güzel bir rüyaya çevirmek de haliyle maharet ister. İşte kapitalist-emperyalist sistem, kâbus muadili Amerikan Rüyası’nı, hem kendi halkını ayakta uyutmak, hem de bu şişirilmiş düşü, tüm dünyaya kakalamak için, uzun yıllar sinemayı kullandı. Hollywood’un asli görevi, ABD’nin çekim gücünü arttırmak ve onu büyük bir cazibe merkezine dönüştürmekti hiç kuşkusuz. Ve haklarını iade edelim, bunu gayet iyi başardılar, yerkürenin yoksullarını, Yeşil Kart düşüne yatırdılar. Düş derken, kimse tuzağa düşmeyi ummuyordu, ancak çok güzel düştüler, asri zamanların köleleri işte böyle doğdular, dünyanın en büyük ticarethanesi ve hapishanesinde…

 
Evet, neredeyse sonsuz dolar harcadıkları reklamlar, bir türlü beceremezken, beyazperde şıp diye hallediverdi. Sam Amca’nın ünlü parmağı haliyle itici gelebilir, reklamın direkt etkisi, şüphesiz tepkiye de yol açabilir, lakin bir film, mesajını ustalıkla verebilir, doğrudan değil, dolaylı anlatımla, fazla çaktırmadan ve hayli sinsice… Şimdi Kuzey Amerika’nın tarihini anlatmayalım, yerimiz dar, Avrupa’daki açlıktan, sefaletten kaçan yoksulların, Kızılderililere yönelik soykırımlarını, Vahşi Batı’yı, Altına Hücum’u, Çinlilerin kanıyla, canıyla döşenen demir ağları, Afrikalıları köleleştirmeyi, Büyük Ekonomik Buhranı, 8 saatlik iş günü içi ayağa kalkan ve bedel ödeyen işçi sınıfını, 1. ve 2. paylaşım savaşlarını, muhalif avını, zaten hangi birini anlatalım, acının, kanın, gözyaşının tarihi bu, böylesi zalim bir gerçeklikten, nasıl masum bir rüya doğabilir, bu bir karabasandır, ötesi de yoktur.

 
Şimdi ABD yandaşlarına sorsan, fırsat eşitliği var diye çokbilmişlik yapacaklar, hangi eşitlik arkadaşlar, 100 kişiden ancak 3’ünün zengin olabildiği, büyük payı kaptığı bir eşitlik mi? Orta sınıfın, ipotekli evler, sağlık sigortası, kredi borçlarıyla robotlaştırıldığı, dinle, TV’yle, pembe düşlerle uyuşturulduğu, bir asır önce alınmış 8 saatlik işgünü hakkının yerle bir edildiği, bir değil, çok iş yaparak, resmen modern çağın kölelerine dönüştürüldüğü eşitlik mi? Zırvalamayın mümkünse… Borcu bitmeyen evinin önünde barbekü yapabilesin diye, sistem seni kendine bağlıyor, yedikçe yediriyor sana, alışveriş manyağı yapıyor, obez bir toplumun kodları da burada yatıyor. Ve gelelim rüyanın karanlık tarafına, mülksüzlere ve açlık sınırında yaşayan milyonlara, elinde kahveyle işine koşturan, sokağı mesken eyleyenleri görmüyor, bu toplum, niye ötekilere karşı nefret yüklü anlamıyor, bireysel silahlanmanın geldiği boyuta, kanlı okul baskınları dışında tepki vermiyor, sonra yine unutuyor. Seri cinayetleri, polis devletini, cahil bırakılan kitleleri, cezaevi gediklisi siyahileri, Hispanikleri, bu kötü rüyalardan hangisini anlatalım. Hollywood’un kutsal ailesini, çiçeğini böceğini, efektini, uzaylılara bile savaş açmasını, bizi sürekli kıyametten kurtarmasını, kitleleri uyuşturan büyüsünü artık ezberledik, tam da bu yüzden çok yaşasın Amerikan Bağımsız Sineması, öteki Amerika’yı sayelerinde gördük ve öğrendik.

 

BAŞKA HİÇBİR ÜLKE KENDİNİ BÖYLE SATMAMIŞTIR

 

Şimdi mevzu çok geniş, sınır odaklı filmler bile say say bitmez, Meksika ve Kanada sınırı, daha iyi bir yaşam adına içeri girmeye çabalayanlar ve kısa yoldan zengin olmak uğruna, suç işleyip dışarı kaçmaya uğraşanlarla dolu… Hayal ülkesine, umut yolculuğu, dünyayı sömüren, kendi açlığında ve sefaletinde payı olan ülkeye girme azmi ve mücadelesi, köyden indim şehre özetle… Sonra köşeyi dönme filmleri, Las Vegas fonlu yapımlar, uyuşturucu şebekeleri, kara para trafiği, kumar, mafya, borsa, gerçeği kısa, rüyayı uzun tutma filmleri, lakin en nihayetinde kasa kazanıyor. Ardından Amerikan toplumuna, ailesine, iş hayatına dair filmler, yani bu liste bitmez, bitemez. Amerikan Güzeli’nden Amerikan Sapığı’na, Muhteşem Hayatım’dan Büyük Gatsby’e, Stroszek’ten, Pleasantville’a sürer gider.
Doğru doğru, 1960’larda, Soğuk Savaş yıllarında, Amerikan Rüyası’nın büyük bir gücü vardı, şimdi vahşi kapitalizm ve neoliberilazm devri, artık kendi halkı bile bu rüyadan uyandı, lakin bizim memleketi, Küçük Amerika’ya çevirmeye yemin edenler, hala ısrarla ve inatla, bayatlamış yalanı kakalamaya çalışıyor, ne diyelim, gayet akıldışı ve hayli trajikomik.

 
Neyse biz son sözü yönetmen Wim Wenders’e bırakalım; “Dünyanın başka hiçbir ülkesi kendini böyle satmamıştır. Kendi görüntülerini tüm büyük ülkelere böylesine yaymamıştır. Her yerde görüntüler ve işaretler dev tablolar üzerinde, fotoğraf halinde resmedilmiş, neon ışıklarında. Hiçbir yerde böyle bir sanat, hiçbir yerde böyle bir işaret enflasyonu yoktur, hiçbir yerde göz böylesine meşgul edilmemiş, böylesine hapsedilmemiştir. Hiçbir yerde görüntü bu derece kışkırtıcı, bu derece baştan çıkarma amaçlı olmamıştır. Hiçbir yerde bu tür özlemler ve gereksinimler olmamıştır, çünkü hiçbir yerde onu görmek için bu tür tutkular üretilmemiştir. Bu nedenle hiçbir yerde görüntü bu derece köreltilmemiştir. Kendi rüyasına teslim olmuş ve satılmış bir ülke.”

 

7 Eylül 2014 / Evrensel

Yerli ve yabancı, yaÅŸasın 90’lar sineması!

ALPER TURGUT

90’lar sineması, kesinlikle senaryonun gücünün ulaÅŸtığı son zirvedir. Ve ardından ne yazık ki; önlenemeyen büyük bir düşüş baÅŸlamıştır. Evet, 2000’lerde, metin öldü, görsel öne çıktı. Tekrar çekilen filmler, seriye dönüşen ucuz yapımlar, üç boyutlu efekt katkılı şölenler, 90’ların hemen ardından yaÅŸam alanı buldu. İşte gerek memleketimizde olsun, gerek ise tüm dünyada, beyazperdenin ve devamında elbette bizlerin en mutlu olduÄŸu yıllar, 90’lardır, hiç kuÅŸkusuz. Sinemalara koÅŸup, salonları doldurup öyle güzel, etkileyici ve akılda kalıcı filmler izledik ki, onların hatırına ÅŸimdi kötü filmlere bile daha rahat katlanabiliyoruz.

Türkiye’de, 1990 yılı başından 1999 senesi sonuna dek tam 503 uzun metraj kurgusal film (Bu sayının gerçeÄŸi yansıttığı söylenemez, aralarında gösterime giremeyen pek çok yapım var) çekildi. ÖrneÄŸin 1993’te 82 film çekilmiÅŸtir ancak gösterime giren sayısı sadece 11’dir. EÅŸkıya, Tabutta RövaÅŸata, Masumiyet, Ağır Roman, İstanbul Kanatlarımın Altında, Hamam, Her Åžey Çok Güzel Olacak, C-Blok, Piyano Piyano Bacaksız, Kaç Para Kaç, GüneÅŸe Yolculuk, Kasaba… 1980’lerin o bunaltan, psikoloji ve kadın sorunları üzerine yoÄŸunlaÅŸan darbe tesirli filmleri yerini, ÅŸimdi eski yeni kuÅŸak diyebileceÄŸimiz yönetmelerin (DerviÅŸ Zaim, YeÅŸim UstaoÄŸlu, Reha Erdem, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz) daha özgün ancak esinlenmekten hala vazgeçememiÅŸ yapıtlarına bıraktı. Ömer Kavur, Yavuz Turgul, Orhan OÄŸuz gibi yönetmenler ise ustalık dönemine girmiÅŸlerdi artık. Tek tük örnekler dışında 1990’larda giÅŸe baÅŸarısından söz etmek mümkün deÄŸildir. Hollywood, ABD’de vizyona soktuÄŸu filmi aynı zamanda Türkiye’de de göstermeye baÅŸladı. 90’lar öncesinde yabancı bir film, ülkemizde bir, iki yıl sonra gösterime girebiliyordu. Hollywood belasına karşı Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, İrfan Tözüm, Barış Pirhasan, Memduh Ün, Erden Kıral, Ali Özgentürk, Yusuf Kurçenli, Zeki Ökten ve Orhan OÄŸuz, 1995 yılında Sinema Vakfı’nı kurarak, sinemanın canlandırılması için harekete geçtiler.

Yeni bir sürece, kendini geliÅŸtirme, dönüştürme ve çeÅŸitlendirme sürecine giren Türkiye sinemasınnda, 1990’ların ilk yarısı ile ikinci yarısı arasında da fark vardır, aslında iki ayrı bölüm olarak düşünmek gerek. İlk yarı bariz bunalımlı, yönetmenlerin hayli kiÅŸisel ve iç dünyalarını resmetmeyi denedikleri 80’lerden tam olarak kurtulamamıştı, ikinci yarı ise giÅŸe hedefi ve sanat ürünlerinin çeÅŸitliliÄŸi ile daha bereketli geçti. Varoluşçuluk, Tarkovski, Kafka, klasik edebiyat, Yer altı edebiyatı, marjinallik, deneysel çalışma, simgesel anlatım, artık aklınıza gelebilecek her yoldan her ÅŸekilde eserler üretildi. Lakin memleket sineması diyebileceÄŸimiz bir akım yaratılamadı. Yerelden evrensele giden yol açılamadı, kurallar esnetildi ama ezber bozulamadı. Düşünün, bugün sinema hala bir sektör deÄŸil bu ülkede, dizilerin uzantısı olan, belki sektör aday adayı… Kitle iletiÅŸim araçları çoÄŸaldı, PR çalışmaları arttı ancak kaliteli yapıtların oranı çok ama çok düşük kaldı. İşte yüzde 80’i yazın çekilen filmlerle festival festival geziyoruz, ödüllere seviniyor, günü ve giÅŸeyi kurtarmaya çalışıyoruz.

YeÅŸilçam’ın etkisinden çıkmak, batı tekniklerini yurdun gerçeÄŸine yedirmek, Yeni Türkiye Sineması için harekete geçmek. İşte 90’lar sinemasını önemli kılan ÅŸey buydu. Sanat filmleri ve popüler filmler olarak yol ikiye ayrılacaktı ancak, zaten toplamda yakalanan baÅŸarı, ülke sinemasının hanesine yazılacağı için bunda sorun yoktu. Teori, pratikle pek örtüşmez, 2000’lerde problemler çoÄŸaldı, kaliteli filmlerin sayısı azalırken üretim ise giderek arttı. Dizi estetiÄŸiyle çekilen filmler, öğrenci ödevi nden hallice yapımlar, seyirciyi TV karşısından alıp, beyazperdenin önüne konuÅŸlandıramadı.

Neyse… 90’lar filmlerine geri dönelim ve seçtiÄŸimiz filmleri sıralayalım; Yengeç Sepeti, Kahpe Bizans, Amerikalı, Gece, Melek ve Bizim Çocuklar, Berlin in Berlin, Cazibe Hanım’ın Gündüz Düşleri, Düş Gezginleri, Dönersen Islık Çal, Suyun Öte Yanı, Gizli Yüz, Karartma Geceleri, Usta Beni Öldürseni, Tatar Ramazan. İskilipli Atıf Hoca, Mum Kokulu Kadınlar, Işıklar Sönmesin, Hoşçakal Yarın, Laleli’de Bir Azize, Üçüncü Sayfa, Salkım Hanım’ın Taneleri, Kız Kulesi Aşıkları, Lola Bilidikid, Karışık Pizza, Manisa Tarzanı, Åžahmaran, AÅŸk Ölümden SoÄŸuktur, Babam Askerde, Bir Kadının Anatomisi, Bir ErkeÄŸin Anatomisi, Leoparın KuyruÄŸu, Sen De Gitme, Minyeli Abdullah, Propaganda, Güle Güle…

Gelelim, dünyaya… 1990’lar da Hollywood’un krallığıyla geçer ancak bu kez yeni bir rakip vardır karşısında… Bağımsız Amerikan Sineması, büyüyen, serpilen ve etkileyen bir güce dönüşmüştür. Avrupa ise Amerikan iÅŸi aksiyonun büyüsünden kurtulamamıştır, özgün filmler vardır ama sayısı azdır. UzakdoÄŸu’da ise güzel bir doÄŸum gerçekleÅŸmiÅŸtir, 2000’lerde imza atabilmek için…

Åžimdi hangi filmden baÅŸlayalım o denli çoklar ki… Sıkı Dostlar, Makas Eller, VahÅŸi Duygular, Kurtlarla Dans, Kuzuların SessizliÄŸi, Terminatör 2, Güzel ve Çirkin, Delicatessen, Balıkçı Kral, Barton Fink, JFK. Bitti mi? Bitmez! Rezervuar Köpekleri, Affedilmeyen, Glengarry Glen Ross, AÄŸlatan Oyun, Chaplin, Malcolm X, Acı Ay, El Mariacci, Schindler’in Listesi, Gerçek Romantik, Bugün Aslında Dündü, Piyano, Carlito’nun Yolu, Arizona Rüyası, Stalingrad, Naked, Babam İçin.

Liste uzun… Daha Esaretin Bedeli, Pulp Fiction, Leon, Forrest Gump, Aslan Kral, Clerks, Karga, Ed Wood, Gün DoÄŸmadan, Cesur Yürek, OlaÄŸan Şüpheliler, Büyük HesaplaÅŸma, Casino, 12 Maymun, Toy Story, Nefret, Trainspotting, Fargo var.

Soluk aldıysanız devam edelim; Can Dostum, Los Angeles Sırları, Hayat Güzeldir, Boogie Nights, Prenses Mononoke, Büyük Lebowski, Er Ryan’ı Kurtarmak, İnce Kırmızı Hat, American History X, Karanlık Åžehir, Truman Åžov, AteÅŸten Kalbe Akıldan Dumana, Rushmore, Pi, Dövüş Kulübü, Amerikan Güzeli, YeÅŸil Yol, Magnolia, 6. His…

Avrupa’dan Üç Renk, yani Mavi, Beyaz ve Kırmızı nasıl unutulur? Sonra Yıldız SavaÅŸları serisi yıllar sonra 90’larda tekrar baÅŸladı. Seri demiÅŸken; GeleceÄŸe Dönüş, Zor Ölüm, Baba, Yaratık, Robocop, James Bond, Rocky ise geçmiÅŸten 90’la taşındı. Ve Blair Cadısı, 90’ları kapatan bu fenomen, üç kuruÅŸu milyonlarca dolara katlayan bir tanıtım mucizesi gibiydi. Sayesinde korku-gerilim türünde bir devrim yaÅŸandı ve sallanan el kameraları ile çekilir oldu pek çok film…

Ses getiren filmler bitecek gibi deÄŸil. Hayalet, Evde Tek Başına, Özel Bir Kadın, Korku Burnu, Temel İçgüdü, Jurassic Park, Gerçek Yalanlar, Katil DoÄŸanlar, Salak ile Avanak, Titanik, Siyah Giyen Adamlar, Oyun, BeÅŸinci Element, Åžeytanın Avukatı, Kadın Kokusu… Bu filmlerin bazıları müthiÅŸ yapıtlar deÄŸil elbette, ancak bugün hala üstüne konuÅŸuyorsak, belleÄŸimizde yer etmiÅŸler demektir. Misal Titanik tüm zamanların en büyük giÅŸe rekorunu kırdı ve tüm dünyada 1 milyar dolar barajını aÅŸan ilk film oldu. Ta ki yönetmeni James Cameron, Avatar’ı çekene dek. Temel İçgüdü ve Özel Bir Kadın, 7. sanat adına belki bir ederleri yoktu ama kült filmlere dönüşmeyi baÅŸardılar.

Artık listemize aÅŸağıda saydığım yapıtlarla bir son verelim, çünkü aklımıza ve gönlümüze yer etmiÅŸ 90’lara dair filmler o kadar fazla ki, yerimiz ise dar, nokta koymazsak sığdıramayacağız. Evet, son olarak; Çalınmış Güzellik, Kaya, Görevimiz Tehlike, İngiliz Hasta, Çığlık, Donnie Brasco, Jackie Brown, Aç Gözünü, Funny Games, Benden Bu Kadar, Küp, Lolita, Kayıp Otoban, Yalancı Yalancı, Yüz Yüze, Sefiller, Mesajınız Var, Ronin, Gözleri Tamamen Kapalı, John Malkovich Olmak, AÅŸk Engel Tanımaz, Erkekler AÄŸlamaz, Amerikan Pastası, Åžehrin Azizleri.