Alperturgut tarafından yazılmış tüm yazılar

Manken oyuncular, ÅŸarkıcı yönetmenler… “Ya Sonra?”

 

ALPER TURGUT

Evet, herkesin ustalığını konuşturacağı bir alan olmalıdır ve uzmanlık tek bir şeye odaklanmakla mümkündür. Her şeyi bilmek, her işi yapabilmek, insanüstü bir gayret ile bile olası değil. On parmağında on marifet, sadece bir iltifat, denemek ise resmen fecaat. Daha da ünlenmek ve çok para kazanmak isteği dışında bunun mantıklı bir açıklaması yok, üzgünüm. Çünkü birçok alanda boy göstermeye çabalayanlar, hem bayağılaştırıyorlar hem de komik duruma düşüyorlar, özetle. İşte mankenlikten oyunculuğa geçenler, şarkıcılıktan aktörlüğe heves edenler, zaten bir türlü sektöre dönüşemeyen, hep yerinde sayan ve kötü yapıtlara imza atmaya bayılan sinemamıza, sorarım sizlere ne katabilirler ki? Bir de şarkıcılıktan, oyunculuğa ardından bununla da yetinmeyip senaristliğe ve yönetmenliğe soyunan magazin destekli ve her ne hikmetse müthiş özgüven sahibi isimler var ki, aldıkları gazla Türk Sineması’nı nereye kadar taşıyacaklar merak etmekteyim. Hah benim pek umudum yok, bizden, yerelden, kendi gerçeğimizden harmanladıkları dili, evrensel sinemaya giden yol ile buluşturacaklarına dair…

Eski Prestij Müzik’ten Mahsun Kırmızıgül ve şimdi de Özcan Deniz, ilki sinema yazarlarını küçük gördü, ikincisi kendini her şeyden büyük görerek başladı. Özcan Deniz, kendisinin sinema tarihinin belki de en önemli ismi, efsanevi Charlie Chaplin ile kıyaslanmasını istemiş, yok daha neler. Gülmek bile abes. Aslında bu hafta gösterime giren Özcan Deniz’in yazıp, yönettiği ve başrol oynadığı “Ya Sonra” filmiyle ilgili söylenecek çok şey yok. Amacı salt gişe olan ve romantik-komedi türüne ait bütün klişeleri pervasızca uygulayan vasat bir yapım, kısaca.

Ya Sonra, memleketimizde 350 kopya ile 750 salonda gösteriliyor (Unutmadan, Avrupa ve Asya’daki 19 ülkede vizyon giriyor). Türkiye ölçeÄŸinde yüksek bütçeli diyebileceÄŸimiz bu filmin baÅŸrollerinde Özcan Deniz dışında, Deniz Çakır ve Barış Falay var. Özcan Deniz’in oyunculuÄŸu kötü, Deniz Çakır ve Barış Falay durumu idare etmiÅŸ. Naz Elmas, Ragıp SavaÅŸ, Erdem Akakçe, Janset ve Mehmet Arslan’dan oluÅŸan yardımcı oyuncu kadrosu ise filmin neredeyse tüm yükünü sırtlamışlar, onlar da olmasa çekilecek çile deÄŸil Ya Sonra?

Yönetmen Özcan Deniz bilindiği üzere müzisyen, ancak filmin müzikleri başarısız, hatta iğreti durmuş, yakışmamış. Senaryoda bariz hatalar var, misal film boyunca Özcan Deniz’in canlandırdığı karakterin gerçekten ne iş yaptığını çözemedim. Veteriner mi? Şarkıcı mı? Üretim çiftliği mi kuruyor? Hayvan haklarını mı savunuyor? Otistik gençlere yardım mı ediyor? Veya hepsini yapıyor, aynen gündelik hayattaki gibi, bilemedim. Tekniğin zayıf oluşu, metnin ‘maço’ dili, arabesk haller ve dahası. Neresinden tutsan elinde kalıyor, daha ne anlatayım. “Karımla ben 20 yıl çok mutlu yaşadık. Sonra da tanıştık” demiş Rodney Dangerfield. İşte Ya Sonra da kendi penceresinden evlilik kurumunu sorguluyor. Hadi bakalım, kolay gelsin!

COEN KARDEŞLER TİPİ KOVBOY FİLMİ

“İz Peşinde” (True Grit), 43 yıl önce bir gazetede yayımlanan bir romandan uyarlanan eli yüzü düzgün bir western. Kara mizah sevdalısı Coen kardeşlerin (Joel ve Ethan Coen), bugüne dek gişede en çok iş yapan filmi olan True Grit, kanunsuzluğun hüküm sürdüğü 1870’leri fonuna oturtuyor ve bir intikam ve devamında gelişen bir dostluk öyküsünü kurguluyor. Aslında 1969 tarihinde çekilen kovboy filmlerinin ustası, efsane aktör John Wayne’in başrolünü üstlendiği ilk True Grit’i (Dennis Hopper ve Robert Duvall da kadroda vardır) daha çok sevmiştim. Coen’lerin True Grit’in de ise belli başlı rollerde Jeff Bridges, Matt Damon, Josh Brolin, Barry Pepper ve Hailee Steinfield yer alıyor. Oyunculuklar on numara, genç Haile Steinfield da dâhil, hepsi müthiş. Coen kardeşler, kendilerine dair mizahi dili de imkân ölçüsünde layıkıyla yansıtmışlar, eyvallah. Lakin bu film, onların diğer filmleriyle karşılaştırdığımda hayli sönük kalıyor. True Grit, bende tatminsizlik yarattı, tam da bu yüzden Coen kardeşler, mümkünse kendi sinema anlayışlarından taviz vermesinler istiyorum, bir sinemasever olarak… Onlar, ustalıkla beyazperdeyle buluşturacakları orijinal metinler yaratsınlar, uyarlamayla muyarlamayla hiç uğraşmasınlar.

KAÇIŞ PLANI, YİNE VE YENİDEN…

“Kaçış Planı” (The Next Three Days), yaklaşık iki yıl önce seyrettiğimiz Fransız filmi “Aşk Uğruna”nın (Pour Elle) Hollywood versiyonu, üzerinden biraz daha zaman geçseydi ya, bari selefini unutsaydık. İki saat iki dakikalık şişirme bir senaryo ile aşkın her şeyi göze alabileceğine bizi inandırmaya çalışan bu film, olmamış, hakkıyla kotarılamamış bir yeniden çevrim, bilesiniz. Başroldeki Russell Crowe’un hatırına bile seyredilmez. Polisin avcı, kaçağın av olduğu sahneler ise trajik bir şekilde komik. İki Oscar’lı senarist ve yönetmen Paul Haggis’e yakışmamış bu film, hiçbir şekilde. Ancak Hollywood çok seviyor, kutsal aileyi, hatta söz konusu olan aile ise kanunların bile önemi yok. Çünkü kapitalizmi ayakta tutan, biricik dayanak onlardır, yoksa aşk ve meşk, sevda ve azim umurlarında bile değil. Kaçış Planı demişken filmin sonlarına doğru salondan kaçış planları yapmaya başladım ama seyredenleri rahatsız etmemek adına, eyleme dökemedim. Ne yazık ki…

Kaçış Planı’nın doÄŸduÄŸu “AÅŸk UÄŸruna” (Pour Elle – Anything For Her) için ise 6 Haziran 2009’da ÅŸunları yazmıştık; Sevdalı bir kocanın cezaevine düşen karısını kurtarmak için yaÅŸadığı dönüşümü (sıradan bir öğretmenden tam bir profesyonele) resmeden bir film. Evet, ‘ey aÅŸk sen nelere kadirsin’…
AÅŸk UÄŸruna, yönetmen Fred Cavaye’nin ilk uzun metrajlı filmi… Filmin senaryosu; Cavaye ile Guillaume Lemans’a ait. AÅŸk UÄŸruna’nın görüntü yönetmenliÄŸini Alain Duplantier üstlendi, kurgu ise Benjamin Weill’in imzasını taşıyor. BaÅŸrollerde; en son 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi “HoÅŸ Geldiniz”de (Welcome) karşımıza çıkan usta Fransız aktör Vincent Lindon ile mankenlikten oyunculuÄŸa geçiÅŸ yapan güzeller güzeli Alman aktris Diane Kruger var. Lancelot Roch ve Olivier Marchal da filmin öne çıkan diÄŸer oyuncuları…

Peki, AÅŸk UÄŸruna’nın türü nedir? Cinayet, dram, romantik, gerilim, vs. vs. Yani ne ararsanız o mevcut. Ancak iyi haber ÅŸu; bunca tantana içerisinden izlenebilir (güzel bir seyirlik iddialı olur) film çıkabilmiÅŸ. Yapımın en büyük handikabı ise metnin inandırıcılıktan fersah fersah uzakta kalışı… EÅŸinin masum olduÄŸuna -aÅŸkın resmi dili masumiyet deÄŸil midir? Suçlu da bulsa ne fayda sevdalının gözleri kördür- canı gönülden inanan ve onu cezaevinden kurtarmak isteyen sıradan bir adam, bir anda tek kiÅŸilik orduya dönüşüyor ve istisnasız her iÅŸin uzmanı kesiliyor. “Vay be” dediÄŸinizi duyar gibiyim. Üstelik kahramanımız dört dörtlük bir plan yapmakla kalmayıp bunu hayata da geçiriyor. Böylesi bir ÅŸiÅŸirme sanatına kim inanır ki… Ama Ferhat, Åžirin için daÄŸları delebiliyor ve Mecnun, Leyla uÄŸruna çöllere düşebiliyorsa, belki de aÅŸk olanaksızı olanaklı kılan en maharetli (biraz da hüzünlü) duygudur. Özetle; “gerçekçi ol, imkânsızı iste…” diyoruz. (Çok yaÅŸa Che).

Anne, baba ve çocuk… Yuvanın mutluluÄŸu, polis baskınıyla gölgelenir. Evin hanımı Lisa, patronunu öldürmekle suçlanıp tutuklanır ve ailenin geleceÄŸi karabasana çevrilir. Aradan üç yıl geçer, katil dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşırken Lisa’nın suçsuzluÄŸu ne hikmetse (adalet her zaman tecelli eder mi sandınız) bir türlü kanıtlanamaz. Ve genç kadın, 20 sene ağır hapis cezasına çarptırılır. OÄŸulları Oscar da büyümüş ve çocuk anne sevgisine muhtaç kalmıştır. Umudunu yitiren Lisa, intihar giriÅŸiminde bulunur. Artık tutkulu ve çılgın bir adamın (Julien), cezaevindeki eÅŸini kurtarmaktan baÅŸka çaresi yoktur. O, vakit kaybetmeden harekete geçer ve kısa bir zamanda dâhiyane bir plan hazırlar. Julien, ailesini bir arada tutmak için önce eÅŸini cezaevinden kaçıracak ardından da yeni bir hayat adına hep birlikte Fransa’yı terk edeceklerdir. Annesi, babası ve erkek kardeÅŸiyle sorunlar yaÅŸayan, öğretmenlik mesleÄŸini de adeta rafa kaldıran Julien, uÄŸruna her ÅŸeyini riske atmaya karar verdiÄŸi projesi için yeraltı dünyasıyla temas kurar. Eski firariden tüyolar almak, uyuÅŸturucu satıcılarıyla tanışmak, sahte pasaport ve kimlik çetesiyle haşır neÅŸir olmak. Artık geri dönüş çizgisi aşılmıştır.

Kara KuÄŸu Ak KuÄŸu

ALPER TURGUT

“Siyah KuÄŸu”ya (Black Swan) dek, kimse bana bale, bale belgeseli, bale filmi (operayı saymıyorum bile) izletemezdi, sevmezdim, beÄŸenmezdim,istemezdim. Sonra iÅŸte Siyah KuÄŸu’yu izledim, her dem karşı çıktığım, hatta burun kıvırdığım, iÅŸte bu sanat deÄŸil diye kanaat getirdiÄŸim bale, gözüme nasıl da güzel göründü, anlatamam. Önyargımı yıktı bu film benim, bale için korkunç bir efor, büyük bir emek ve müthiÅŸ bir konsantrasyon gerektiÄŸini öğrendim. Ve içeriÄŸinde de; Hırs, azim, nefret, kibir, mutluluk, mutsuzluk, yani insana dair her ÅŸey vardı. Kara KuÄŸu Ak KuÄŸu yazısına devam et

7. Avlu’da artık havlu atılır

ALPER TURGUT

“7 Avlu”, bu hafta son anda üç kopyayla gösterime girdi ve ben, onu neredeyse unutmak üzereydim. Evet, tam 15 ay önce, gerçeÄŸi söylemek gerekirse esneye esneye seyrettim, hatta bir ara güzel bir düş gördüm, film, avlularından birinde kayboldu sandım, aldandım. Hep iyi bir film umut etmek gibi derdim var, yine yanıldım. 7. Avlu’da artık havlu atılır yazısına devam et

Zoraki bir ‘başyapıt’

ALPER TURGUT

“Zoraki Kral” (The King’s Speech), ÅŸu ana dek 21 ödül kazanan, 12 dalda Oscar adayı olan ve CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül’den de onayı alan yılın en azimli filmi. İngiliz orijinli bu dönem filminin, gerçek bir metne dayanması ve Hollywood’un baÅŸarı öykülerine kayıtsız kalmaması nedeniyle hayli ÅŸansı var, bunu da söylemek gerek. MüthiÅŸ oyuncu performansları, saÄŸlam bir senaryo ve sanat yönetiminin aksamaması, ortaya iyi ve güzel bir film çıkmasına neden olmuÅŸ. Zoraki bir ‘baÅŸyapıt’ yazısına devam et

İtalyanca Aşk Başkadır

“Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak”, insanın insana olan sevgisinin, din, dil, ırk, kültür ve aklınıza gelebilecek her ÅŸeyin üzerinde olduÄŸunu kurgulayan ve Claudia Cardinaye gibi bir sinema efsanesini de içinde barındıran bir ilk film. AÅŸk, yalnızlık, yabancılaÅŸma, dostluk ve elbette dönüşüme dair…

Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak’ın yönetmenlik koltuÄŸunda, senaryoyu da yazan Ali İlhan oturuyor. Filmin görüntü yönetmeni Soykut Turan, müzikleri ise Orhan Åžallıel’e ait. Antalya “Altın Portakal” Film Festivali’nde yarışan Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak, seyircinin büyük ilgisini çekmiÅŸti. Filmin baÅŸrolündeki efsanevi aktris Claudia Cardinale de en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmıştı. Oyuncu kadrosunda Cardinale dışında İsmail HacıoÄŸlu, Lavinia Longhi, Teoman Kumbaracıbaşı, Nilay CennetkuÅŸu, Fahriye Evcen, Bedia Ener, Galip Erdal ve Murat Karasu var.

Filmin en büyük problemi, sık sık tekrara düşmesi, misal 110 dakika yerine 90 dakikada bitirilebilseydi, kör kör parmağım gözüne muadili sahneler çıkartılsaydı, daha iyi olabilirdi. ÖrneÄŸin bir ÅŸarap var, yeter artık ya ÅŸunu için ya da kırılsın gitsin diyorsunuz. Bu ÅŸiÅŸe, film boyunca peÅŸimizi bırakmıyor. İsmail HacıoÄŸlu’nun canlandırdığı “Hüdaverdi” tipli karikatürize karakterin, aÅŸk uÄŸruna bıçkın bir delikanlıya dönüşmesi, inandırıcılığı tümüyle ortadan kaldırıyor. İnandırıcılık ortadan kalkınca, seyirci için her ÅŸey tepetaklak olur, çünkü beyazperdenin büyüsü bozulmuÅŸtur. Zorlama sahneler, esinlenmenin abartılması, ilgi çekici erotik hareketler, yama gibi duran karakterler. Sinema dilini oluÅŸturmak, kurguyu duyguyla buluÅŸturmak öyle kolay bir iÅŸ deÄŸil.

Bunun dışında haddimizi biliyoruz ve elbette Cardinale’yi eleÅŸtirecek deÄŸiliz. Güzel İtalyan kız kontenjanından Longhi ise hayli iyi. Rahibe adayı Maria rolünü üstlenen Nilay CennetkuÅŸu da keza öyle. Sinyora Erica ile İtalyan Olmak’ın hataları, resmen acemilikten, ilk filmlerde böyle ÅŸeyler olur. Dev aktör-yönetmen John Malkovich’i bile reddeden Cardinale’yi Enrica’da oynatmayı baÅŸarabilen Ali İlhan, bizce gelecek vaat ediyor, iÅŸte tam da bu yüzden filmine de ÅŸans tanınmalı diyoruz.

Sinyora Enrica, yıllar önce kendini terk eden kocasından sonra büyük sorunlar yaÅŸadığı oÄŸlu dışında hiçbir erkeÄŸi, evinin kapısından içeri sokmamıştır. Erkeklere dair nefreti, düşmanlık boyutundadır ve hatta kapısında “Erkekler ve köpekler giremez” yazar. Terzilik yapan ve pazarda çalışan Enrica, evindeki boÅŸ odaları da kız öğrencilere kiralamaktadır. Yıllar sonra evine girecek ilk erkek, Türk öğrenci Ekin (Onu, adı yüzünden kız sanmışlardır, filan) olacaktır. Erica, sadece evinin deÄŸil, aynı zamanda kalbinin kapılarını da açacaktır, zamanla…

SessizliÄŸe Karşı – Alper Turgut

GİRİŞ

“Mükemmel ve ışıklı kent”in hayali nicedir çok uzakta ve inadına kahrolsun “Gece ve Sis”… Bu kitap vicdana övgü için yazıldı. Kanayan ruhların sessiz çığlığı duyulsun diye… Bence vicdan, umut kadar, paylaÅŸmak kadar kutsal bir kavram… Bir Fransız Atasözü, “Temiz bir vicdan kadar yumuÅŸak hiçbir yastık yoktur.” der… “Vicdanı olan umut etsin, gerisini koy ver gitsin” diye kestirip atamıyorsam eÄŸer, “Her yürek devrimci bir hücredir” sözüne inananlara haksızlık etmemek içindir, baÅŸlı başına… Yarına inanmayanların dünyasında yaşıyoruz oysa… Solaryum çıkışlı robot renkli insan evlatları sararken bugünümüzü… “Anını yaÅŸa” saçmalığını rehber edinen neslimiz de iyiden iyiye sıyırdı. Varsa yoksa yüz gerdirme, yaÄŸ aldırma, kaÅŸ kaldırma ve silikon. Tam tekmil inorganik… Aslında bu bir enfeksiyon. Üstüne üstlük böyle giderse hormon maÄŸduru koca kıçlı bir gelecek de bizleri bekliyor… SessizliÄŸe Karşı – Alper Turgut yazısına devam et

Sinema sektörü YeÅŸilçam Ödülleri’ne karşı

Ulusal Sektör ödülleri ; meslek profesyonellerinin kendi performanslarını değerlendirdikleri ödüllerdir ve sektörün niteliklerini oluşturan özgün yanları vardır.

Bu yıl 4.sü yapılan “Yeşilçam Ödülleri” önceki yıllardaki yapıcı önerilerimizi ciddiye almamış ve sonraki yıllara aynı biçimde taşımıştır. Üzüntü ile görmekteyizki bu yıl da birçok eksiği ve sentetik yanıyla gerçeklikten uzak duracağı anlaşılmaktadır. “Yeşilçam Ödülleri” organizasyonu; ödülleriyle sektörün tüm alanlarını kapsayan, değerlendirmelerin daha geniş ve homojen dağılıma ve uzman kadroya yayılmasını sağlayan, daha uzun bir zaman dilimi içinde değerlendirme süreci olan bir yapıya gereksinimi vardır. Bugün bu ana eksiklikler detaylarda daha da çoğalmaktadır.

Bu nedenle ; Sinema Meslek Birlikleri Güç Birliği ( Biroy , BSB , Fiyab , Setem , Seyap , Sesam ,Sinebir ,Tesiyap ) bu yıl yapılan “Yeşilçam Ödülleri” ni desteklememekte ve katılmamaktadır. Asıl kaynağından yoksun bir organizasyon sadece ödül verdiği kişileri memnun edecektir. Sektör ödüllerini sektörün kendisi verir. Bu nedenle 2012 ’den itibaren “Yeşilçam Ödülleri” organizasyonunu Sinema Meslek Birlikleri Güç Birliği düzenleyecek ve ödüllerini daha katılımcı daha tarafsız ve gerçek bir hakedişle verecektir.

BİROY: SİNEMA OYUNCULARI MESLEK BİRLİĞİ

BSB: SİNEMA ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ

FİYAB: FİLM YAPIMCILARI MESLEK BİRLİĞİ

SE-SAM: TÜRKİYE SİNEMA ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ

SETEM : SİNEMA VE TELEVİZYON ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ

SEYAP: SİNEMA ESERİ YAPIMCILARI MESLEK BİRLİĞİ

SİNEBİR: SİNEMA ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ

TESİYAP: TELEVİZYON VE SİNEMA FİLMİ YAPIMCILARI MESLEK BİRLİĞİ

Ringdeki yaşam mücadelesi

“Dövüşçü” (The Fighter), evet, bir boks filmi, kaybedenler de bir gün kazanır ise biricik söylemi. Hayır, hayır, bu kadar basit deÄŸil, çünkü karşımızda salt haftanın deÄŸil yılın en önemli ve iyi filmlerinden biri var. Çünkü Dövüşçü, kardeÅŸ sevgisinden, aileye, uyuÅŸturucudan, yoksulluÄŸa, umuttan yeni bir sevdaya dek pek çok ÅŸeyi kurguluyor, üstelik gerçek bir öyküye dayanarak. Kaçırmamalı. Ringdeki yaÅŸam mücadelesi yazısına devam et

Meksika Sinemasından bir Başyapıt: Biutiful

“Biutiful”, can yakan ve can alan sisteme, olanca ateÅŸi ve gerçeÄŸin pervasız diliyle sitem eden, ardı ardına yenilen yumruklar kadar etkili, baÅŸkalarına dair acıların peÅŸinden sürükleyecek denli, istekli bir film. Yürek burkan sessiz bir öfke bu, üstelik tüm çığlıklara karşın dalga sesi kadar yalın… İstanbul, Ankara ve İzmir’de 20 kopyayla gösterime giren Biutiful’u sakın kaçırmayın. Meksika Sinemasından bir BaÅŸyapıt: Biutiful yazısına devam et

Gerçek bir ‘Günah Keçisi’

“Günah Keçisi”, Türkiye ölçeÄŸinde “porno fenomeni” Åžahin K., absürt Tecavüzcü CoÅŸkun (Göğen) ve YeÅŸilçam’ın ilaçlı içecek uzmanı Nuri Alço’yu bir araya getiren (Sevtap Parman ve Ali Desidero da var) cinsel içerikli bir komedi denemesi, kısaca. Aslında müthiÅŸ bir potansiyeli olan bu giriÅŸimin, kaba güldürü ve salt giÅŸe tercihi nedeniyle yer yer komik ve hayli vasat bir filme dönüştüğünü belirtelim. Gerçek bir ‘Günah Keçisi’ yazısına devam et